LCD Ekrandan İnsan Fotoğrafı Çekme Etiği

‘‘Fotoğrafınız yeterince iyi değilse, olaya yeterince yakın değilsiniz demektir’’   Robert Capa.

Geleneksel DSLR fotoğraf makinesinin çalışma prensibi şu şekildedir. Optik vizörden bakınca görüntü ters bir biçimde aynaya döşer aynadan pentaprism denilen beş taraflı bir yansıtıcılı prizmaya yansır, vizörden bakınca düz bir biçimde görünür görüntü, siz deklanşöre basınca, hangi diyafram ve enstantane değerini girdiyseniz algılayıcı ve işlemci algılar, netlik yapılır. Girdiğiniz değer süresince obtüratör açılır ve kapanır, fotoğraf oluşur. Aynasız fotoğraf makinesi de yukarıda saydığım işlemlere benzer disiplinde çalışır, bu makine de ayna ve pentaprism mekanizması ortadan kaldırıldığı için makinenin boyutları görece biraz küçülmüştür. Optik vizör LCD veya elektronik vizöre dönüşmüştür.

Bir de geleneksel fotoğraf makinesi tutuş, teknikleri, duruş ve nefes kontrolleri vardır. Keskin ve net fotoğraflar elde edebilmek için bir ayak önde fotoğraf makinesinin kabzasını tutuğunuz sağ el vücuda yakın sol el objektifte, nefesini kısa süre tutarsın o anda deklanşöre basarsın, yukarıda saydığım komutları vermişsindir makineye ve fotoğraf oluşur. 

LCD EKRANLAR 

Eski LCD’ler düşük çözünürlüklü olduğu için görüntüyü ancak izlemeye yarıyordu. Güneşli havalarda dışarıda işe yaramıyordu. Elektronik vizörler ise çözünürlükleri sorunluydu.  Vizörden bakınca çamur gibi görüntü görüyordun. Günümüzde kullanılan elektronik vizörler görece doğru doygunluk ve kontrastta tam zamanlı sonuç veriyor. LCD ekranlar için yukarıda saydığım olumsuzluklar hala söz konusudur. Sokakta açık havada özellikle güneşli havalarda tatmin edici olduğu söylenemez. 

ETİK

Elinde kocaman bir fotoğraf makinesi var diye uzaylı gibi takılmanın bir anlamı yok. Sen fotoğrafçısın diye Sokakta kimse size model olmak zorunda değil. İnsan odaklı çalışan bir fotoğraf uğraşı içinde ilerliyorsa fotoğrafçı işin başka bir boyutu fotoğrafta olgunlaşmak, görme biçimlerini zenginleştirmek, kişisel toplumsal  ilişkilerden kaçmadan karşındaki konuyla insani ilişkiler geliştirmesi lazım, bu durumu kavrayan geliştiren kişinin fotoğraf serüveni güçlenir, yaptığı iş yaşam biçimi haline gelir. Hiçbir kurs yada okul bunları size öğretemez bu biraz da kişinin kendi elinde olan kişisel normlardır.  Özel bir gerekçe yoksa Fotoğraf makinesinin vizörüne gözünü gösteremeyen belgesel ya da sokak fotoğrafçılığıyla uğraşan kişiler var sokakta gezilerde kendi atölye çalışmalarımda da görüyorum ara sıra.  Bazen de kocaman güneş gözlüklü fotoğraf çekmeye çıkmış insanlar görüyorum.  Çekeceği konuda yetersiz, iletişim kurmaktan çekinen ya da yabancılaşmış olmalı ki kişi kocaman güneş gözlüğüyle fotoğraf makinesinin vizörüne gözünü götürmezdi. Fotoğraf makinesin vizörüne gözünü götüremeyen LCD ekrandan gizliden fotoğraf çekip uzaklaşmak istiyor kimileri çok gülünç göründüklerini birileri onlara üslubuyla anlatmalı. Enstantane fotoğrafçılığıyla uğraşıyorsan kimi zaman tek karede çekebilmelisin konunu iki elin önde LCD ekrana bakarak üç değişken (estantane, Diyafram ve İSO) ayarlarını yapıp fotoğraf çekmek kimi zaman zor olsa gerek. Teknik makro detay uzun pozlama gibi spesifik konularda çalışanları tenzih ediyorum. İşiniz doğrudan insanların olduğu kamusal alanlarda fotoğraf üretmekse. Makineyi kaldırıp vizöre gözünü götüremiyorsan. Konuda bulundurduğun kişilerden korkuyorsan empati yapamıyorsan. Yaptığın işi içselleştirmediğini anlatacak bir derdininolmadığını gösteriyor bu durum. Kaba tabirle vur kaç tekniğiyle bir şeyler çalıp sahadan uzaklaşmak istiyorsundur. 

SON SÖZ

Ustam, usta belgesel fotoğrafçı Mehmet Özer’in Neden Fotoğraf Çekiyoruz başlıklı yazından alıntı yaparak devam edelim. 

‘’Neden fotoğraf çekiyoruz; sana bakarak, senden geçerek bana ulaşmalarını, beni anlamalarını, beni bulmalarını sağlamak için;
Neden fotoğraf çekiyoruz; senin gözlerinle kendimize bakmak için, İtiraz hakkımızı etkin bir biçimde kullanmama olanak sağladığı için. 

Neden fotoğraf çekiyoruz; Toplumsal belleğimizi diri tutup, tarihimizi ışıkla, zamanla yazdığı için.’’  

Kişi neden fotoğraf çekiyorum, neden fotoğraf projeleri ortaya çıkarmaya çalışıyorum sorusunu sormalı kendine, bu sorunun cevabını bulmadan binlerce lira harcayıp fotoğraf makinesi edinmesinin bir anlamı yok. Günümüz teknolojik araç gereçleriyle idea ediyorum, hiç vizöre ya da LCD’ye bakmadan beş yüz kare fotoğraf çekin iki üç tanesi intagramda paylaşmalık eşinizden dostunuzdan kocaman alkışlar alacağınız idare eder tesadüfü kareler olacaktır. Fotoğraf gezerek tesadüfü üretilen bir sanat biçimi değildir. Ne çekeceğini bilen konuya yaklaşırken tasarım yapan akıl, göz, yürek ve ambiyans yaratımıdır.  

Ali Osman Abalı 

Korana Günlerinde Fotoğrafçı Evde Ne Yapar

Tüm dünya liderleri evde kalın çağrısı yapıyor. Türkiye ve dünya Korana Virüs salgınıyla mücadele içerisinde. Bilindiği üzere dünya çok büyük bir sınav veriyor. Bunun sonuçlarını, artılarını, eksilerini ileriki dönemlerde göreceğiz. Birçok meslek alanı gibi fotoğrafçılıkta bu durumdan etkilendi. Fotoğraf stüdyoları kapalı durumda. Gazeteler dergiler için iş üreten foto muhabirler belirli tedbirlerle esnekte olsa iş üretmeye çalışıyorlar, peki sanat fotoğrafıyla uğraşan insanlar bu karantina döneminde ne yapmalı. Belgeselciler fotoğrafçılar, sokak fotoğrafçıları, mimari fotoğrafçılar ve diğerleri çıkın bu durumu belgeleyin gibi öneride bulunmayacağım. Kişi dökümantasyon oluşturmak istiyorsa çıkar, tedbirini alır, kaydını tutar.

Fotoğrafçı evde çok şey yapar. 

Yıllardır çektiğiniz fotoğraflar harddiskinizin bir yerlerinde dağınık bir şekilde duruyorsa evde kaldığımız şu dönemlerde ilgilenebileceğiniz güzel bir fırsat sizi bekliyor. Fotoğraf arşivleme ve yedekleme fotoğraf üretimiyle uğraşan herkesin öncelikli önem vermesi gereken bir konu. Arşivi olamayan yada dağınık olan kişi sayısı oldukça fazla olduğunu düşünüyorum. Çünkü temel eğitimlerde en sıkıcı ve angarya gelen modüller arşivleme ve yedekleme modülleridir. Çoğunluk pek önemsemez çünkü biran önce fotoğraf çekmeyi öğrenmeyi ister kişi. Arşivleme konusunda önerilerim. Günlük kullandığınız bilgisayarın harddiskine fotoğraf video arşivi biriktirmeyin belli bir süreden sonra bilgisayarın harddiski doldukça bilgisayarınızı yavaşlatabilir performansı düşer. En kötü senaryo bilgisayara bir zarar gelse arşiviniz yok olabilir. Mutlaka her fotoğrafçının en az iki tane mümkünse üç tane harddiski olmalı. Yedekli arşivleme yapmak her zaman daha güven vericidir. Üç harddiske aynı arşivinizi ayrı ayrı yedeklemenizde yarar var. Bazı profesyoneller deprem, sel felaketi, yangın gibi kötü senaryolardan korunabilmek için arşiv yedeklerini şehir dışı, yurt dışı yada bulut sistemlerde tutuyor. İçinde bulunduğumuz bu dönemde zamanınızı iyi yöneterek arşiv tutmayı, yedeklemeyi öğrenek geçirebilirsiniz. Bu sizin için büyük bir fırsat. Fotoğraf uğraşı sokakta gezide vs fotoğraf çekip sosyal medyada paylaşacaklarınızı ayırıp arta kalanları harddiskin içine tıkış tılış dağınık bir şekilde biriktirerek yapılmaz arşiv büyük önem taşır.

Ben kendi işlerimi üç tane harddiskte yedekliyorum. Hepsini ayrı ayrı yerlerde tutuyorum aynı odada olsalar bile olası bir kötü senaryoda hepsi aynı anda zarar görecek şekilde olmamalarına özen gösteriyorum. Arşivleme programı kullanmıyorum manuel arşivliyorum çalışmalarımı bu işlemi yaparken de çok keyif alıyorum. Şöyle bir yol izliyorum belki rehber olur sizede; Hangi yıl ve aydaysak ona göre klasör açıyorum. Klasörün adını geziye çıktığım günün tarihi olarak veriyorum. Bunun için yyyyaagg şablonunu kullanıyorum. Fotoğrafların RAW ve JPG hallerini olduğu gibi saklıyorum. Örneğin bu yıl Nisan ayının 13’ünde bir çekime çıkmışım, çekimden gelir gelmez ilk işim 13 Nisan 2020 şeklinde bir klasör oluşturmak oluyor. Tüm kartlarımın içindeki fotoğrafları o klasörünün içerisine kopyalıyorum. Dosya isimlerini kesinlikle değiştirmiyorum. Kopyalarını aldığım hafıza kartlarını hemen silmiyorum. Biraz gözlerimi dinlendirdikten sonra ayıklama işlemine geçiyorum istemeyeceğim görüntüleri siliyorum. Yedekleme ve arşivleme işlemine emin olduktan sonra hafıza kartlarına format atıyorum.  Sonra yedeği yedeklemek amacıyla kullandığım harici disklerime aynı klasörü olduğu gibi yüklüyorum. yyyyaagg şablonunu kullandığım için fotoğraflarıma ulaşmam zor olmuyor.  Gördüğünüz gibi oldukça basit bir iki işlem. Bu işlemleri angarya olarak görmeden yol alırsanız fotoğraf serüveniz daha keyifli ve kontrolünüzde ilerler.  

Ali Osman Abalı 

Nedir Bu Fotoğraf Sanatı Oburluğu

Kayıt edilmiş ilk görsellerin resmi kayıtlara göre 40 bin yıl öncesine ait mağara duvar resimleri olduğunu biliyoruz. Kendilerince iletişim dili yaratan ilkel ilk insanlar farklı figürler, hayvan siluetleri ve desenler çizerek kendi anlatımlarını kalıtsal hale getirmişler. Mimari, süsleme, heykel ve resim sanatlarının doğuşundan günümüze kadar, birçok farklı ülke ve toplum sanat ve estetikle kültürlerini sembolize etme tanıtma anımsatma aracı olarak görmüş. Mimari yapılar ve anıtlarla otonum yaratmaya çalışan birçok lider güç gövde gösterisi yapma konusunda başarılı olmuştur. Bilim geliştikçe sanatta bundan nasibini almış. Fotoğraf 19 Ağustos 1839’da Fransa Bilimler Akademisi’nce tescil edilmiş, hızla gelişmiş, edilgen bir araç haline gelmiştir. Fotoğraftan önce kendini resmettirmek için halktan kişiler; portreci sokak ressamlarına, soylu kişiler evlerine çağırdığı ressamlara, saatlerce günlerce poz vererek resim yaptırmışlardır. Fotoğraf bunu alt üst etti. Gazeteler, kitaplar, dergiler görsellerle desteklenerek büyük keşiflerin savaşların ve olayların inandırıcılığını arttırdı.

George Eastman girişimiyle kurulan, portatif taşınabilir fotoğraf makineleri üretmeye başlayan Kodak firması 1888 yılında, “siz düğmeye basın, gerisini bize bırakın” sloganıyla, ilk basit fotoğraf makinesini tüketici dünyasına görkemli reklamlarla tanıttı. Endüstride çok fazla Pazar payı olduğunu fark eden büyük yatırımcılar süreç içerisinde fotoğraf makinesi üretim sektörüne girdi. Hemen hemen her yaş ve cinsiyetten fotoğrafçılık mesleği sahibi olmak yada sanat üretimine başlamak isteyen meraklı müşterisi olan endüstri, her geçen gün büyük yatırımlarla yeni teknolojiler geliştiriyor.

Fotoğraf makinesi, gelişmiş teknolojiyle birlikte edinilmesi çok zor olmayan bir araç haline dönüştü. Nedir fotoğraf oburluğu. Çok pahalı fotoğraf makineleriyle yada cep telefonları kameralarıyla çekilen fotoğraflar İnstagram üzerinden her gün beş saniyede 300-400 fotoğraf paylaşılıyor. Her beş saniyede bir Facebook’ta 205-300 bin ileti paylaşılıyor. Bunların büyük bir çoğunluğu fotoğraf. Bu kadar çabuk üretilen-tüketilen metanın sanatsal estetik kalitesinin hangi düzeyde olacağına siz karar verin. Percy W. Harris’nin “Fotoğrafçılıkta yetenek uygulama ile kazanılır, satın alma ile değil” anekdotunu bir yerlere not edelim. Fotoğraf ambiyans yaratma, belge bırakma sanatıdır; durum böyleyse bu ambiyansa dahil olan konuların içinde insan varsa genel geçer insani kurallara dikkat etmek lazım. Tamam, tonlarca para verip aldığın fotoğraf makinesiyle sanat üretmek istiyorsun kursa falan da gittin. Sen fotoğrafçısın diye herkes sana poz verecek diye bir kaide yok. Bir düşünceyi fotoğraflamıyorsan rasgele fotoğraf çekip sonradan beğenmeyip sileceğin bir görsel için boş yere kimseye objektif çevirme. Usta fotoğrafçı Henri Cartier Bresson; “Fotoğraf çekmek, insanın aklını, gözünü ve yüreğini aynı hizaya getirmesidir. Bu bir yaşam tarzıdır“ sözlerini hatırlatayım. Topluluk halinde fotoğraf çekmeye çıktıysanız dağınık birer ikişer kişi halinde hareket etmeniz, gittiğiniz alanlarda yaşayan insanlar, canlılar açısından daha sağlıklı olacaktır. Bir yaşlı teyze, amca yada sümüklü çocuk gördüğünüz zaman uzaylı görmüş gibi 30-40 kişi aynı anda koşup fotoğraf çekmek pek doğru değildir. Kişi kendini savaşta düşman tarafından kurşun yağmuruna tutuluyormuş gibi hisseder. Duygudan yoksun anlatım dili olmayan çoğu birbirine benzeyen, telaşlandığınız için belki de fluu görselle eve dönersiniz çekmeye çalıştığınız kişilerde belki de derin yaralar bırakırsınız. Unutmayalım ki hepimizin köyü yada mahallesi var. Elinde fotoğraf makinesiyle gezen kişilerin sayısının artığını gördüğüm zaman aslında mutluluk duyuyorum.  Nitelik yada nicelik tartışmıyorum. Bu süreç içesinde gelişecek bir durum.

Kısa bir hikaye:

Coşkun Aral Foto-muhabirlik mesleğine başladığı ilk yıllarda Paris’te Henri Cartier Bresson’u görür hemen fotoğrafını çekmeye kalkar. Bresson sert tepki gösterir, kızar, dur çocuk dur! diye bağırır. Coşkun Aral, Ara Güler’in asistanı olduğunu söyler. Henri Cartier Bresson; Ara Güler sana söylemedi mi, benim fotoğrafımın çekilmeyeceğini. Coşkun Aral özür diler. Henri Cartier Bresson gel sana kahve ısmarlayayım der. Sen biliyor musun, benim gibi adamların neden fotoğraf çektirmediğini, halkın arasına indiğimiz zaman insanların bizi tanımaması lazım. O yüzden benim gibi kişiler fazla fotoğraf çektirmez der.” Günümüzde fotoğraf üretmeye çalışan insanlar, sahaya indiklerinde neredeyse afiş yapıp üstlerine yazacaklar, ben fotoğrafçıyım diye. Oldum olası bir anlam verememişimdir; kendini sinema sanatçısı sanan fotoğrafçılara.

Ali Osman Abalı

Serpme Balık Avcılığı

Serpme ile Balık Avcılığı amatör düzeyde balık tutmaya çalışan kişilerin uğraştığı bir yöntem bu durumu abartıp açık denizde vahşet derecesinde avlama yapanlarda yok degil. Mersin de emekli olmuş kendini bu ağlara kaptırmış vakit geçiren bir sürü kişiye rastlamak mümkün. 27 Aralık 2017

MEVSİMSİZ HAYATLAR

Genellikle Urfa’dan ve çevresinden Mersin Huzurkent’e mevsimlik tarım işçiliği yapmaya gelen insanların yaşam alanlarını anlatmaya çalışacağım. Onların yaşam alanlarına girmek izlemek oldukça zorlu bir deneyim. Onlarla sohbet ettiğinizde bir dokunup bin ah işitiyorsunuz. Huzurkent’ten bahsedeyim: Mersin’e 20 km uzaklıkta bir köy-mahalle… Yakın çevresi oldukça verimli ekim alanlarına sahip tarımsal bir bölge… Her sene 100’lerce aile, mevsimlik tarım işçiliği yapmak için çocuklarıyla birlikte buraya geliyorlar. Ayrıca Suriye uyruklu vatandaşlarda o bölgede aileleriyle tarım sektöründe çalışıyor.

20-25 yıldır Mersin’e gelip gittiklerini söyleyen kadınların birçoğu şehir merkezini görmemişler. Yaşam alanlarında elektrik, su, tv, bilgisayar vs yok. Tuvalet ve banyo ihtiyaçlarını sağlıklı koşullarda giderebilecekleri bir yerleri de yok. Sağlık ve güvenlik kuruluşlarına uzak bir dünya…

Çadırlar toprağın üstüne kurulmuş vaziyette, yağmur çiselese bulundukları tarla çekilmez bir yer oluyor. Çocukların çoğu okula gitmekte büyük zorluk yaşıyorve yaklaşık 70 çadırlık kampta 200’ün üstünde çocuk var. Çocuk işçilik çok fazla, 11-12 yaşın üstü çocukların hemen hemen hepsi tarlalarda çalışıyor. Çalışmayan 0 – 10 yaş arası çocuklar ise çadırların etrafında kendi geliştirdikleri oyunları oynuyorlar.

Yeme içme durumları ve diğer temel ihtiyaçların hiçbiri hijyenik değil.

Çocuklara ne yapmak isterdiniz diye sorduğumda aldığım cevap “okumak isterdik.”

Peki, okudunuz ne olmak isterdiniz diye sorduğumda aldığım cevap ise öğretmen olmak isterdim. Hemen hemen hepsi bu cevapları veriyor. Kadınlar iş dönüşü dinlenme fırsatı bile bulamıyor; yemek, bulaşık, çamaşır derken gün tüm yorgunluğuyla geceye kararıyor. Erkekler birazda olsa işten geldikten sonra dinleniyor.

İş dönüşü gelen genç kadınlarla sohbet etmek istediğimde kabul etmiyorlardı, genç erkeklerin yaklaşımı da aynı şekilde idi. Yaşlı kadınların ve genç kadınların bazıları fotoğraf çektirmek istemiyorlardı.

İsmail isminde bir işçi arkadaşla uzun bir sohbet etmiştik ve ona “Çalışma alanlarınızda çekim yapabilirmiyim” diye sormuştum. İsmail de‘çavuş’ dedikleri kişiyi aradı. Cevap olumsuz olarak geldi. Ardından İsmail, çalışma ve yaşam koşullarının zorluğunu sözcüklere sığdırmaya çalıştı. “Şuraya çadırımı kurabilmek için tarla sahibine aylık 150 TL ödüyorum. Belediye görevlileri geliyor ve daha sonra bizi buradan kaldırmak istiyorlar. Köylüler bizi istemiyor,bizden dolayı onlar iş bulamıyormuş. Biz ne yapalım, ölelim mi? Kim bu vaziyette yaşamak ister yılanın, çıyanın, pisliğin içerisinde. Çocuklarımız okula gitmiyor. Hiçbir gelecekleri yok. Onlarda bizim gibi olacak; o memleket senin, bu memleket benim, sırtında çadırı gezecek’.

Ali Osman Abalı